Efendilerden Soğuk Karşılama

Kendimi bildim bileli yolculuk yaparken köyden-kasabadan geçerken herhangi bir kapı önünde toplanmış ahaliye selam verip oldukça sıcak bir şekilde karşılığını alırdık.İnsanları bırakın ata, eşeğe, koyuna, keçiye el sallar korna çalar bir şekilde dikkatlerini çekip yine de selamlaşırdık.Çuvalını sırtına almış ilerleyen köylüyü alır arabaya, sohbet eder duasını alırdık.
Artık elimiz sallanırken havada kalıyor, sözlerimize cevap gelmiyor.Kentlerdeki yabancılaşma çoktan köylüye de ulaşmış.Köylümüz, kasabalımız da artık insanlardan korkar olmuş.Geçenlerde babamla yolculuk yaparken kapı önü toplaşması yapan gözüme pek bir sevimli görünen teyzelerime el salladım.Hepsinin soğuk bakışlarını üzerime topladım.İçlerinden birinin "Bunlar kim yahu?" dediğini dudaklarından okudum.Biraz ilerledikten sonra bu kez babam "Dur bakalım bir de ben deneyeyim." dedi ama o da yanıtsız kaldı.İnsan ezik kalıyor yahu selamına karşılık gelmeyince.
Antalya civarındaki turizme bulaşmış köyler zaten çoktan bitmiş.İçlerine girip, sohbet etme fırsatı bulunca hakikaten hüsrana uğradım.Anlatılanlar büyük kentlerde sık sık duyduğumuz çarpık yaşamları çoktan sollamış da ben hala saf saf köylümüzü temiz sanıyorum.Efendilerimiz pisliğe batmış durumdalar haberimiz ola...

2 yorum :: Efendilerden Soğuk Karşılama

  1. Ben buna "kasabalaşma a.k.a. kabalaşma etkisi" diyorum. Biz nasıl bilirdik, ilkokulda bize nasıl öğretilmişti?
    "Köylü milletin efendisidir" sözünü duymuştuk Mustafa Kemal Atatürk'ün. O efendiler ki, onlar sayesinde kazanılmıştı Kurtuluş Savaşı. Onlar yükseltecekti tarım toplumunu. Ama 1938'den sonra ne yapıldı onlar için? Toprak ağaları hortladı, devletten doğru dürüst ne ilgi gördüler ne de yardım. Eh, yavaş yavaş kentlere göçtüler. Soğuk, uzak, hesabî kentlilerle kaynaşamadılar. Kendilerine ait "bilmemnereliler dernekleri" çatıları altında ezilmişliklerini, horlanmışlıklarını aşamadılar. Varoş oldular.

    Bir de bunların kasabaya göçenleri vardı.Ki bunlar ne köydeki masumiyetlerini koruyabildiler, ne de şehirli olabildiler. En korkuncu bu kesimdi: Kasabalılar. Pippa Bacca'yı tecavüz edip öldürenler de onlardı, "gösterelim anam" esprisine anıra anıra gülenler de.

    Şehrin varoşlarını oluşturanlar gibi,kendi anaları, bacıları, kızları namuslarıydı. Üniversiteye giden, sokakta erkeklerle konuşan, rahat giyinip rahat hareket edenler ise fahişe ya da orospu diye damgalanıyordu. Düzen kurulmuştu artık.

    İşte böyle böyle bugüne geldik. Artık insanlar, Atatürk'ü sevemediklerini rahatça söyleyebiliyorlar televizyon ekranlarından. Bunu da gördüm ya, 38'ime girmeden... Geçmiş olsun, hem de büyük geçmiş olsun! Ben Kyôtô'ya yerleşeceğim, sizi Allah kurtarsın!

  2. Göç etmek durumunda kalıp bocalayanların varlığından haberimiz vardı Artemisim.Onlar için zaten geç kalınmıştı.Benim bahsettiklerim köylerinde yaşamaya inatla devam edip, tarlasıyla, bağıyla, bahçesiyle uğraşmaya devam edenler.Onların yardıma ihtiyaçları yok aslında, devletten beklentileri olması da saçma.Onlar devlete yardım etmeli.Vergisini kaçırmayı, tüm varlığını saklayıp yeşil kart almayı kafasına koymuş bir köylümüz var artık.Şalvarını köyde giyip,minisiyle şehir merkezine akupunktura, botoksa giden köylüler..